İnsan zihnin labirentlerinde dolaşırken keşfeder anılarla dolu odaları. Zamanla yıpranan, değişen ve bazen tamamen yeniden şekillenen odalarda özellikle acı duyduğu anıları yeniden işler zaman. Bu süreç bazen anıların doğruluğunu sorgulamamıza neden olsa bile, iyi bir yalan; söyleyenin gerçekten inandığı yalandır… Yazının Devamı ›
asıl büyük sarhoş benim uzaktakiben ki tek damla şarap içmedimekmeğin beyaz zeytinin siyah olduğunu biliyorumasıl büyük sarhoş benim uzaktakibenim kusturucu sarhoşluğumyoksulluğum yüzüme bakmasan da yağmura düşürsen de gözlerinigözlerime bakmasan da ne kadaro kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyoruykularımda nefesinin sıcaklığıo kadarhangi akşam… Yazının Devamı ›
Hayatlarımızın değişeceğini düşünmek sıkça içine düştüğümüz bir yanılgıdır. Bir sabah uyanır, yeni bir karar alır veya bir olayın bizi dönüştüreceğine inanırız. Oysa hakikat, çoğunlukla hayatlarımızın değişmeyeceğidir. Belki planlarımız değişir. Belki yeni yollar deneriz, yeni kararlar alırız. Ancak, hayatın kendisi pek… Yazının Devamı ›
Varsa yoksa Melahat’ın sıpaları… Bizimkiler çocuk değil mi? Kaya kovuğundan mı çıktılar? Ama Melahat’ı bu hâle getiren kayınbabama kızarım ben. Sanki biz gelin değiliz. Sanki bizim hizmetimiz boşunadır. Aynı kahveyi ben yaparım, kayınbabam bıyığının altından zar zor bir “hımm” sesi çıkarır.… Yazının Devamı ›
Yüzlerce insan akıyordu sanki yanından, yüzlerce insanın ayakları akıp gidiyor, dönüp duruyor, duraksayıp geçiyordu. Günün bu saatinde ne çok insan! Ne çok hasta! Ne çok gezgin! Yılın o özel âyinine katıldığı ada ülkesinin kalabalığı şimdi, buraya, kendi ülkesine taşınmış gibiydi.… Yazının Devamı ›
Bu sabaha hiç hazır değildi, hayır böyle olmamalıydı. Giffen malı neydi? Arz talep eğrisi? Bitmek bilmeyen sınavlar. İnsan otuzuna da gelse sınavlara girmek zorunda kalıyor işte. Hayır, Ömer henüz yirmi dokuz yaşında ve müfettişlik sınavına gecikmiş durumda. Elbette otobüs gelmiyor.… Yazının Devamı ›
Küçük bir deney, görünür kılabilir mi onu? Gerçekten, baharın ilk esintileriyle oynaştırdığı tül perdenin ardında, duvardaki asma resmini gerçek sanan serçenin dilini konuşabilir mi, yeni doğan, ya da; üzüm yemek için perdenin ardına geçen serçenin dramını yaratan ressamın ustalığı mıdır,… Yazının Devamı ›
Bir dairenin başlangıç ve sonu yoktur. Bu yüzden, dairesel hareketler sonsuzdur. Evren adındaki çocuk bahçesinden önce daireler vardı. Mevcut hiçbir bilgi ve sezginin tanımlayamayacağı bu daireler, Karın Boşluğu olarak bilinen hiçliğin içinde sabit konumlarını koruyarak kendi içlerinde hüküm sürerlerdi. Birbirlerine… Yazının Devamı ›
Çoğumuz, babamız henüz hayattayken onun yüzüne bir kere bile dikkatle bakmayız. Baba, “baba” demeye başladığımız günden itibaren sürekli karşımızda duran bir alışkanlıktır. Yıllarca babamızdan değil, bir alışkanlıktan bahsederiz: annemize, “babam bugün niçin gecikti?” diye sorarız; kardeşimize, “babam yine su istiyor,”… Yazının Devamı ›
Bir şeyler eksikti.Çok şeyler eksikti.Hep bir şeyler çokça eksikti.Hep bir şeylerin çokça eksikliğinden savrulan grilik şehri esir almıştı.Hep bir şeylerin çokça eksikliğinden kaynaklanan griliğin şehri tahakküm altına almasından kaynaklanan bir her şey yolunda taklidi yapma eğilimindeydi kalabalık.Ve kalabalık, her şey… Yazının Devamı ›
Kışlar giderek uzar, yazlarıysa sanki trans hâlinde geçiririz. Her şey hızla akar ve akıp giden her şey akılda olduğu gibi kalır. Bunun anılarla ilgisi yoktur, anılar solar, belleğimizde onlara ulaşmak giderek güçleşir, zaman da, tıpkı mekân gibi çözülmeye başlar. İkisi… Yazının Devamı ›
Sil baştan yaşama şansım olsaydı eğer,oturup saymazdım eski yanlışlarımı.Kusursuz olmaya çalışmaz, rahat bırakırdım yüreğimi.Neşeli olurdum, geçmişte olmadığım kadar,ve elbette çok daha coşkulu olurdu sevdalarım,içine de yeterince ciddiyet katardım.Bu denli temiz, titiz olmazdım hiç, öyle bir şansım olsaydı eğer.Hiç çekinmezdim daha… Yazının Devamı ›
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Şehre simsiyah bir kar yağar Yollar kalbimle örtülür Parmaklarımın arasındanGecenin geldiğini görürüm Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Çocuklar sinemaya gider Yüzümü bir çiçeğe gömüp Ağlamak gibi isterim Derinden bir tren geçer Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Alıp başımı… Yazının Devamı ›
Düşünmeden, acımadan, utanmadankocaman yüksek duvarlar ördüler dört yanıma. Ve şimdi oturuyorum böyle yoksun her umuttan.Beynimi kemiriyor bu yazgı, hep bu var aklımda; oysa yapacak bunca şey vardı dışarda.Ah, önceden farketmedim örülürken duvarlar. Ama ne duvarcının gürültüsü, ne başka ses.Sezdirmeden, beni… Yazının Devamı ›
Tüyden hafif olurum böyle sabahlarKarşı damda bir güneş parçası,İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;Bağıra çağıra düşerim yollara;Döner döner durur başım havalarda. Sanırım ki günler hep güzel gidecek;Her sabah böyle bahar;Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”Şairliğimle yetinir,Avunurum. Orhan Veli… Yazının Devamı ›
Benim hiç Çin’de bir ablam olmadıHiç çiçekçi dükkânım İvan MilinskiÜç Galata gecesi Ceneviz kerhânesindeBoyalı kunduralarıma büyük erkekliğime baktı kaldıDişleri kâmilen altın dövülmüş bir kadının yüzü Peki bu Güzel Avratotu da kim yahu?Oldum olası ayakta bira içiyorGaliba yine yüz kişi ütülemiş… Yazının Devamı ›
Aşkınla ne garip hâllere düştüm.Her şeyim tamam da bir sendin noksan,Yağmur yaş demeden yollara düştüm.İçim ürperiyor ya evde yoksan. Elbisem gündelik, pabucum delik,Haberin olsa da sobayı yaksan.Yağmur iliğime geçti üstelik,İçim ürperiyor ya evde yoksan. Sarhoşsan kapıyı çaldığım anda,Fahişeler gibi açık… Yazının Devamı ›
Bıttım ağaçlarının hışırtısı başlayacak birazdan, serpintisi sonra yağmurun, serin ıslaklığı okşar yüzümüzü, kesiliverir birden, uykuya geçerdik toprak damlarda… Tek tük kamu yapıları dışında, çarçabuk kuruyan cipcazla örülmüş kondular toplamıydı kırk yıl öncesinin Siirt’i. Geldiğim ilk günler, güç belâ bir oda… Yazının Devamı ›
Anımsamadığım kadar yakın bir zaman (bilinen anlamda) önce, kolumu pencereye, alnımı ise koluma dayadığım ve nakaratlı bir şarkıyı sürekli tekrarladığım anımsanırsa, bununla yetinmeyip şu anda anımsamadığım bir Fransızın çok önemli bir metninde mutlaka anlatmış olması gerektiği gibi, bir şeyi kaybetmenin… Yazının Devamı ›
Ben ona sıkıntılı güz günlerinde Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim Kırmak istememiştim duygu filizlerini Büyük bir ustalıkla susturup içimdeki uğultuyu Rüzgarımı olanca yumuşaklığıyla salmıştım üzerine İncinmesin diye tek Acıyı bile ters yüz eden İncelikli bir gülümsemeyle yüzümde Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda Sıcacık bir sığınak olayım istemiştim İnsanlar içinde… Yazının Devamı ›
Haydi Abbas, vakit tamam;Akşam diyordun işte oldu akşam.Kur bakalım çilingir soframızı;Dinsin artık bu kalp ağrısı.Şu ağacın gölgesinde olsun;Tam kenarında havuzun.Aya haber sal çıksın bu gece;Görünsün şöyle gönlümce.Bas kırbacı sihirli seccadeye,Göster hükmettiğini mesafeyeVe zamana.Katıp tozu dumana,Var git,Böyle ferman etti Cahit,Al getir… Yazının Devamı ›
Bir çiçek açtığında Bir eski avluda Diyor ki; Çalıda sarı bir çiğdemim ben Ve senin çok eski cümlen. Sen otursan, gitmemiş ki! olsan Ben sana bir eski Endülüs avlusu İstersen serin bir Portofino getirsem Ya da Yedigöllerin yedisini birden. Bir çiçek açtığında Bir eski avluda Diyor ki; Her şey… Yazının Devamı ›
Ah, kimselerin vakti yokDurup ince şeyleri anlamaya Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlarEvler çocuklar mezarlar çizerek dünyayaYitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mıBakıp kapatıyorlarGeceye giriyor türküler ve ince şeyler “Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşıBir dev oluyorsun deniz deniz denizsisin… Yazının Devamı ›
Ayazım, karım, kışım,Her daim gökkuşağım,Rüyasız, hayalsiz, renksiz, derin uykulara varmak ister insan kimi zaman. Külçe gibi yığılmaların, bitmez sanılan yorgunlukların sonrasında kavuşulan derin uykular… En çok da baş etmekte zorlanılan acılar söz konusuysa arzulanır böylesi kesiksiz, kaçışa imkan veren, donuklaştıran… Yazının Devamı ›
IKaradutum, çatal karam, çingenemNar tanem, nur tanem, bir tanemAğaç isem dalımsın salkım saçakPetek isem balımsın a gülümGünahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercanYoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım,… Yazının Devamı ›
zar tutuyorsun ey hayat bu kaçıncı sevgiliyanlış ata oynamışım gözlerim öyle dedi. pır pır diye ses çıkardı yürürken yüreğimdendenizleri sulardım tozmasın diye denizsporu çok severdim çiçeğe yem vermeyikuşlara binerdim ve kaçardım basındanbak buraya yazıyorum diye milyar kelimeyiziyan eden de bendim… Yazının Devamı ›
İnsan anımsar. O nedenle, salt bu anımsama belası yüzünden -n’olurdu anımsamasak, belki, en azından bedenimiz daha mutlu olurdu şu dünyada- onun yaşamı bir hikâyedir ve böylece insanoğlu hikâyelere bağımlıdır. Çok sevdiğim bir Karadeniz türküsü vardır: Ey kemençe kemençe / nerdeydin… Yazının Devamı ›
Bazen, bitmekte direnen gün batımlarının can çekişmesini anımsatacak kadar uzun ve yorucu bir günün ardından eve dönüp hızla balkona çıkmak ya da genişliği derinliğinden daha az olan bir suyun kenarında susmak istersiniz. Aslında balkona da çıksanız, tedirgin bir lemurun bakışı… Yazının Devamı ›
Hayatın, ikilemlerinden, üçIemlerinden, beşlemlerinden içim daralıyor sık sık.Düşünür, devlet adamı ve sanatçı olan Lorenzo de Medici, mutluluğa giden üç yol olduğunu belirtir: Bilgelik. güç ve zevk. Bunlardan birine öncelik tanımak günah sayılır. Sokrates bilgeliği, Herakles kahramanlığı, Paris de zevki seçmiştir.… Yazının Devamı ›
Saat sabahın beşi. Avından umudu kesmiş avcı gibi, uzanmış uykuyu bekliyorsun yatakta. Şehir, ağır, kara bir yorganın altında; böcekler, insanlar ve sincaplarla sarmaş dolaş derin uykuda.Sense ya hiç uyumadın ya da uykunun orta yerinde bir çocukluk düşünden palas pandıras yuvarlandın.… Yazının Devamı ›
Akademideki ilk yılımın ardından gelen yaz tatilinin başlangıcı, babamla anlaşmazlıklarımda bir dönüm noktası olmuştu. Okul zamanı yanında çalışmayıp kendimi derslere vermeyi, ama yaz tatillerinde yanında olmayı kabul etmiştim. Ama okulun ilk yılından sonra bütün enerjimi sanata yöneltmem, ne olursa olsun… Yazının Devamı ›
İpek fabrikasının geniş cephesi ayla ışıldadı. Kapının önünden birkaç kişi acele acele geçtiler. Ben isteksiz, nereye gideceği meçhul adımlarla yürürken, kapıcı arkamdan seslendi: — Nereye?— Şöyle bir gezineyim, dedim.— Cambaza gitmiyor musun? Cevap vermediğimi görünce ilave etti:— Herkes gidiyor. Bursa’ya… Yazının Devamı ›
“Cebimde tek bir bozuk para vardı ve yola çıkmadan önce şu anda uzun uzun anlatmak istemediğim bir adam vermişti o parayı bana. ” bir gün ihtiyacın olur ” diye vermişti şöyle fırlatıp. Ben de şöyle havada yakalamıştım onu. ” eğer… Yazının Devamı ›
“Bir Jacques Brel şarkısı gibi… Dinlerken durağanlaşan ve içeri doğru gömülen bir parçası;“ne me quitte pas / je ne vais plus pleurer / je ne vais plus parler / je me cacherai la / a te regarder” ya da işte… Yazının Devamı ›
“Böyle giderse, şu hastalıklı asrın bitmeyen hengâmesi içinde yok oluruz. Neyin davası bu? Yaşamakla kavga etmek de neyi nesi, bilmiyoruz. Bruno Schulz, “Bütün telaşımız, heyecanımız gereksiz bir çabanın, yararsız bir kovalamanın içinde tükenip gidinceye kadar hep birtakım yanlış anlamaların ortasında… Yazının Devamı ›
Bir Sensizlik ki Şakir’e Nasıl Anlatayım? Şakir’e benden çay… Herkes dertli bu gece. Kuytu köşelerden, çıkmaz sokaklara bakan evlerin pencerelerinden, telefonların çekmediği en ilkel mabetlerden getirdim şu elimde görmüş olduğunuz matemleri. Yalnızlık senfonisini ezbere bilen küçük çocuklar yetiştirdim ve hiç… Yazının Devamı ›
Bazen de saygıdeğer abilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın. Hayat, fazla kafa yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. En akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. Aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı… Yazının Devamı ›
Ne zaman karnım acıksa Arkamand’daki yağ ve zeytinlerle tatlandırılmış o kıvamlı, taneli tahıl lapasını çeker canım, nitekim o zaman da öyle olmuştu; ama mideme inmiş yarım kilo kadar balıkla kendimi çok daha iyi hissediyordum. Güneş doğmuş, sırtımı tatlı tatlı ısıtıyordu.… Yazının Devamı ›
Bir an önce gitsindi misafirler. Kadın’ın, televizyonun esiri olmuş kocasının daha fazla sergilenmesine tahammülü yoktu. Çayını da kısırını da zıkkımlanıp defolsunlardı. Adam akşam televizyonun başına bir daha geçmiş, yarın nasıl olsa pazar diye düşünüp güneşin doğuşuna kadar televizyon seyretmişti. Öğlene… Yazının Devamı ›
“Kâtiplik devam edeceği için dünyada sayıları iyice azalmış olan okurlar da iş değiştirecek ve kâtiplik yapacaklar. Giderek daha çok ülke kâtiplere, mürekkep ve kağıt fabrikalarına dönüşecek, gündüzleri kâtiplik yapan insanlar geceleri kâtiplerin çalışmalarını basmak için matbaa makinelerinin başına geçecekler. Önce… Yazının Devamı ›
Yüzündeki duygu değişimlerini, tenindeki titreşimleri yakalamak istermiş gibi gözlerini Enise’nin gözlerine mıhlıyor: Enise de ona bakıyor. Arkadaşının bakışlar andaki o sağlıklı ışık sönmüş, hüsrana uğramışların donuk ışığıyla titriyor göz bebekleri.“Yaşam alanı hiç değişmeyen bir insanın, göreneklerinde en ufak bir değişikliğe… Yazının Devamı ›
“Aslında kendime karşı utanç duymamı gerektiren belli bir şey de yok,” dedi. “Hiçbir şey. İçimi dökmek için konuştuğumu da sanmayın. Ama insanlığı düşününce rahatım kaçıyor.” Taptaze bir vicdanı olmasını istiyordu -kendisi böyle diyordu: Taptaze, öyle bir vicdan ki her zaman… Yazının Devamı ›
“Anlatabilmeliydim” dedi. Deliremeden öldü. Hakkında yazacak başka bir şey bulunamadı. Yaşarken çay bahçesine gidermiş hep ve muhabbet etmek istermiş gençlerle. Bir keresinde bir arkadaşım şahit olmuş. Önce bir kaç dakika dinlemiş genç bir çift Vü’sat O. Bener’i, sonra hemen sıkılıp… Yazının Devamı ›
“…belki de kendi şahsına karşı beslediği hoşnutsuzluk, onun bu kadar zayıflamasına yol açmaktaydı.”Zayıftı. Herkes sanki bunun farkında değilmiş gibi zayıf olduğunu söylüyordu. Bunu biliyordu ve bunu bilmenin yarattığı derin bir yarayla, görüntü bozukluğuyla yaşıyordu. Nasıl yaşadığına şaşırıyorlardı, kendisi de öyle… Bazen bu… Yazının Devamı ›
“Sessiz, her şey sessiz, yeryüzü ölmüş gibi.” Gece. Işık yok. Yine de karanlık değil odanın içi. Ay ışığı sessiz, uzaklarda bir yerde.Masanın üzerinde bir mum, onun ışığı, bir kağıt, birkaç tane kalem, ve bir kitap var. Büchner’in kitabı. Ayın kabaran suratında… Yazının Devamı ›
Çoğu zaman başımıza gelen kötü şeylerin neden bizim başımıza geldiğini sorgular ve anlayamayız. Ne aklımız ne de yüreğimiz kabul eder başımıza gelenleri. Mesela bir akşam her şey yolundayken ve sabahı sabırsızlıkla beklerken kötü şeyler oluverir. Mesela tan vakti, tam sabah… Yazının Devamı ›
Toplumumuzun, dinimizin, kültürümüzün bir parçasıdır bayramlar. İnsanların içgüdüsel olarak kendilerini bir nebze de olsa daha huzurlu hissedebilir böyle zamanlarda. Ve haliyle bayram denince akla ikramlar gelir. Toplumun en hassas olduğu konulardan biridir bayramlar. Az ya da çok, kaliteli ya da ucuz,… Yazının Devamı ›
Kim sahipleniyor hüznü?Herkes sahiplendikçe daha az kişiye düşüyor hüzün.Herkese yakışmayan bir yüzü var hüznün…Kendini beğenenlere, kendine sonsuz noktasında güvenenlere, sahipsizlik hissiyle yaşamayı bilmeyenlere, neşelilere, somurtkanlara, doyuma erken erişenlere, sevgisini açığa vuranlara, kahramanlara, tanınan ve tanındıkça keyif alan yüzlere ait değildir hüzün.Bir an değildir,… Yazının Devamı ›
“Düşünceler mükemmel, ancak davranışlar kusurludur. Sindirilmesi zor kurallardan biri. Düşünceler zihinde dolar. Ve zihnin şartları üç boyutlu dünyanınkinden farklıdır. Zihnin şartları mükemmel düşünceyi oluşturacak niteliklere sahiptir. Çünkü zihin sürekli genişleme gücüne sahiptir. Oysa üç boyutlu dünyayla kurduğun ilişki bedenin ve… Yazının Devamı ›
Isparta’nın dinlendirici mekanlarından biridir ‘Mimar Sinan Meydanı’. Şehrin tam göbeğidir. Gelip geçen insanlar, koşturanlar, yavaş yavaş yürüyenler, satıcılar ve tabi ki meydanda oturan insanlar. Çoğu emeklidir banklarda oturanların. İki namaz arası vakit geçirirler buralarda. Arada bir yoldan geçen ambulansın siren… Yazının Devamı ›