Varsa yoksa Melahat’ın sıpaları… Bizimkiler çocuk değil mi? Kaya kovuğundan mı çıktılar? Ama Melahat’ı bu hâle getiren kayınbabama kızarım ben. Sanki biz gelin değiliz. Sanki bizim hizmetimiz boşunadır. Aynı kahveyi ben yaparım, kayınbabam bıyığının altından zar zor bir “hımm” sesi çıkarır.… Yazının Devamı ›
Yüzlerce insan akıyordu sanki yanından, yüzlerce insanın ayakları akıp gidiyor, dönüp duruyor, duraksayıp geçiyordu. Günün bu saatinde ne çok insan! Ne çok hasta! Ne çok gezgin! Yılın o özel âyinine katıldığı ada ülkesinin kalabalığı şimdi, buraya, kendi ülkesine taşınmış gibiydi.… Yazının Devamı ›
Bu sabaha hiç hazır değildi, hayır böyle olmamalıydı. Giffen malı neydi? Arz talep eğrisi? Bitmek bilmeyen sınavlar. İnsan otuzuna da gelse sınavlara girmek zorunda kalıyor işte. Hayır, Ömer henüz yirmi dokuz yaşında ve müfettişlik sınavına gecikmiş durumda. Elbette otobüs gelmiyor.… Yazının Devamı ›
Bir şeyler eksikti.Çok şeyler eksikti.Hep bir şeyler çokça eksikti.Hep bir şeylerin çokça eksikliğinden savrulan grilik şehri esir almıştı.Hep bir şeylerin çokça eksikliğinden kaynaklanan griliğin şehri tahakküm altına almasından kaynaklanan bir her şey yolunda taklidi yapma eğilimindeydi kalabalık.Ve kalabalık, her şey… Yazının Devamı ›
Kışlar giderek uzar, yazlarıysa sanki trans hâlinde geçiririz. Her şey hızla akar ve akıp giden her şey akılda olduğu gibi kalır. Bunun anılarla ilgisi yoktur, anılar solar, belleğimizde onlara ulaşmak giderek güçleşir, zaman da, tıpkı mekân gibi çözülmeye başlar. İkisi… Yazının Devamı ›
Bıttım ağaçlarının hışırtısı başlayacak birazdan, serpintisi sonra yağmurun, serin ıslaklığı okşar yüzümüzü, kesiliverir birden, uykuya geçerdik toprak damlarda… Tek tük kamu yapıları dışında, çarçabuk kuruyan cipcazla örülmüş kondular toplamıydı kırk yıl öncesinin Siirt’i. Geldiğim ilk günler, güç belâ bir oda… Yazının Devamı ›
Ayazım, karım, kışım,Her daim gökkuşağım,Rüyasız, hayalsiz, renksiz, derin uykulara varmak ister insan kimi zaman. Külçe gibi yığılmaların, bitmez sanılan yorgunlukların sonrasında kavuşulan derin uykular… En çok da baş etmekte zorlanılan acılar söz konusuysa arzulanır böylesi kesiksiz, kaçışa imkan veren, donuklaştıran… Yazının Devamı ›
İnsan anımsar. O nedenle, salt bu anımsama belası yüzünden -n’olurdu anımsamasak, belki, en azından bedenimiz daha mutlu olurdu şu dünyada- onun yaşamı bir hikâyedir ve böylece insanoğlu hikâyelere bağımlıdır. Çok sevdiğim bir Karadeniz türküsü vardır: Ey kemençe kemençe / nerdeydin… Yazının Devamı ›
Hayatın, ikilemlerinden, üçIemlerinden, beşlemlerinden içim daralıyor sık sık.Düşünür, devlet adamı ve sanatçı olan Lorenzo de Medici, mutluluğa giden üç yol olduğunu belirtir: Bilgelik. güç ve zevk. Bunlardan birine öncelik tanımak günah sayılır. Sokrates bilgeliği, Herakles kahramanlığı, Paris de zevki seçmiştir.… Yazının Devamı ›
Akademideki ilk yılımın ardından gelen yaz tatilinin başlangıcı, babamla anlaşmazlıklarımda bir dönüm noktası olmuştu. Okul zamanı yanında çalışmayıp kendimi derslere vermeyi, ama yaz tatillerinde yanında olmayı kabul etmiştim. Ama okulun ilk yılından sonra bütün enerjimi sanata yöneltmem, ne olursa olsun… Yazının Devamı ›
İpek fabrikasının geniş cephesi ayla ışıldadı. Kapının önünden birkaç kişi acele acele geçtiler. Ben isteksiz, nereye gideceği meçhul adımlarla yürürken, kapıcı arkamdan seslendi: — Nereye?— Şöyle bir gezineyim, dedim.— Cambaza gitmiyor musun? Cevap vermediğimi görünce ilave etti:— Herkes gidiyor. Bursa’ya… Yazının Devamı ›
Bazen de saygıdeğer abilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın. Hayat, fazla kafa yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. En akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. Aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı… Yazının Devamı ›
Ne zaman karnım acıksa Arkamand’daki yağ ve zeytinlerle tatlandırılmış o kıvamlı, taneli tahıl lapasını çeker canım, nitekim o zaman da öyle olmuştu; ama mideme inmiş yarım kilo kadar balıkla kendimi çok daha iyi hissediyordum. Güneş doğmuş, sırtımı tatlı tatlı ısıtıyordu.… Yazının Devamı ›
Bir an önce gitsindi misafirler. Kadın’ın, televizyonun esiri olmuş kocasının daha fazla sergilenmesine tahammülü yoktu. Çayını da kısırını da zıkkımlanıp defolsunlardı. Adam akşam televizyonun başına bir daha geçmiş, yarın nasıl olsa pazar diye düşünüp güneşin doğuşuna kadar televizyon seyretmişti. Öğlene… Yazının Devamı ›
“Kâtiplik devam edeceği için dünyada sayıları iyice azalmış olan okurlar da iş değiştirecek ve kâtiplik yapacaklar. Giderek daha çok ülke kâtiplere, mürekkep ve kağıt fabrikalarına dönüşecek, gündüzleri kâtiplik yapan insanlar geceleri kâtiplerin çalışmalarını basmak için matbaa makinelerinin başına geçecekler. Önce… Yazının Devamı ›
Yüzündeki duygu değişimlerini, tenindeki titreşimleri yakalamak istermiş gibi gözlerini Enise’nin gözlerine mıhlıyor: Enise de ona bakıyor. Arkadaşının bakışlar andaki o sağlıklı ışık sönmüş, hüsrana uğramışların donuk ışığıyla titriyor göz bebekleri.“Yaşam alanı hiç değişmeyen bir insanın, göreneklerinde en ufak bir değişikliğe… Yazının Devamı ›
“Aslında kendime karşı utanç duymamı gerektiren belli bir şey de yok,” dedi. “Hiçbir şey. İçimi dökmek için konuştuğumu da sanmayın. Ama insanlığı düşününce rahatım kaçıyor.” Taptaze bir vicdanı olmasını istiyordu -kendisi böyle diyordu: Taptaze, öyle bir vicdan ki her zaman… Yazının Devamı ›