Sınav Sabahı
Bu sabaha hiç hazır değildi, hayır böyle olmamalıydı. Giffen malı neydi? Arz talep eğrisi? Bitmek bilmeyen sınavlar. İnsan otuzuna da gelse sınavlara girmek zorunda kalıyor işte. Hayır, Ömer henüz yirmi dokuz yaşında ve müfettişlik sınavına gecikmiş durumda. Elbette otobüs gelmiyor. Yolu hesaplıyor. Ucu ucuna yetişebilir. Normal şartlar altında. N.Ş.A. O kimyada vardı ve yıllar önce halloldu, yoksa fizik miydi? Bugünkü sınavda başka sorular çıkacak. Genel yetenek tamam, orada sorun yok. Ama uzmanlık alanı sallanmakta. Başı ağrıyor. Bütün gece bir sağa bir sola döndü. Ayça’yı da uyutmadı. Sürekli kafasında olası sorular. Fiyatı artmasına rağmen talepte azalma olmuyor, Giffen malı işte. Arz arttığı zaman normal şartlarda fiyat azalır, talep arttığı zaman fiyat artar. Fiyat artıyorsa talep azalır. Ama Giffen malında öyle olmaz. Of, otobüs gelmiyor. Gelse de artık yetişemeyecek. Taksiye para vermek sokağa para saçmaktan başka ne ki? Ayça’yla bazen tartışıyorlar. Genellikle maddi konulardan çıkıyor bu tartışmalar. Belki durumları biraz daha iyi olsa hiç kavga etmezler. Ayça’nın gözü sürekli tatil reklamlarında, paket turlar, indirimli uçuşlar, uç uca eklenen izinler… Oysa Ömer için tüm bunlar boş işler. Üç-beş günlük tatil harcamaları için tüm yıl köpek gibi çalışmak kadar saçma bir şey olabilir mi? Peki ne yapmalı? Ayça’nın hayal kırıklığıyla camlaşmış güzel kara gözlerine uzun uzun bakamıyor Ömer. Zihninin içinde bile. Beceremiyor. Verecek mantıklı bir cevabı yok. Soru neydi? Soruyu bile tam anlamıyla yerli yerine oturtamıyor ki… Artık kararı bedeni veriyor, eli kalkıyor, taksinin sürücüsüyle göz göze geliyor, yüz hatları geriliyor, araç önünde zınk diye duruyor, durakta bekleyenlerden hamle etmeye hazır olanlara aldırmıyor ve arka koltuğa oturuyor. Sürücüyle gereksiz yere samimi olmaya çalışan müşterilerden değil Ömer, hiç olmadı. Bu bir hizmet, bedelini ödeyecek, tek beklediği zamanında gideceği yere varmak. Taksinin içinde ağır bir koku var, kavunlu bir araba parfümü. Midesi bulanıyor. Sürücüye gideceği adresi söylüyor. Sürücünün canı sıkılıyor.
“Çok trafik var o yönde.”
“Sınava yetişmem lazım, ara yollardan falan gidemez miyiz?”
“Çevre yolu açık gibi. En azından silme kırmızı değil.”
Birlikte haritaya bakıyorlar. Sürücünün saçından gelen şampuan kokusuna şaşırıyor Ömer. İyi, temiz bir adam.
“Evet evet oradan gidelim.”
Patates! Evet, Giffen malı örneği patatestir, bunu unutmamalı. Fiyatı ne kadar artarsa artsın talep azalmaz, tam tersine çoğalabilir bile. Çünkü patates pahalanmışsa diğer besinlerin fiyatı daha da artmıştır. Fakirler, patates pahalı o halde et yiyelim, diyemez. Kimdi? Bir Fransız kraliçesi vardı. Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler demişti galiba. Ya da o anlama gelecek laflar. Sonra giyotine gitti. Gitti mi gerçekten? Galiba o kelime pasta değil de makarna anlamına geliyordu. Yoksa hakikaten pasta mıydı? Ömer hatırladığı hiçbir şeyden emin değil uzun zamandır. Sürekli okuyup inandığı bilgiler yanlış çıkıyor. Patatesi unutma. Peki ama fiyatı düşüyor diye talebin artmadığı durumlar yok mu? Var tabii, ama onların adını hatırlamıyor. Mezar fiyatları düşüyor diye insanlar ölmenin tam sırası deyip mezar satın almaya koşmazlar örneğin. Bunu yıllar önce üniversitede duymuştu. Kimdi söyleyen hoca? Adı aklından uçup gitmiş. Böyle böyle kandırıyorlar insanları, hep çarpıcı örnekler, uç durumlar. Oysa gerçek hep ortalama, gerçekler sıkıcı, sürprizi yok, bin hamle öncesinden tahmin edebilir insan sonucu. Zaten belediye defin hizmetlerini bedava veriyor uzun bir süredir. Mezarlık kapılarına, her canlı bir gün ölümü tadacaktır, diye yazıyorlar zevkle. Biliyoruz, diye sinirleniyor Ömer her gördüğünde bu yazıları. Sonunda ölüm var. Ne kötü bir hikâye! Herkes sonunda ölüyor.
Murat Gülsoy – Belirsiz Bir Anın Kıyısında
Can Yayınları, s.13-15